3 Idiots

Gecenin bu vaktinde bloğa yazmak ta nerden çıktı diyebilirsiniz. Ama bu sefer farklı bir amaçla yazıyorum, naçizane bir film önericem. 3 Idiots. Aralık 2009 çıkışlı, belki konuşulmuştur önceden ama o zaman askerde olduğum için kaçırmış olabilirim.

Ben yatmadan önce kafa dağıtmak için film ararken, şans eseri izlemeye başladım. Film bir Bollywood filmi. Önyargım ve filmin biraz vasat başlaması nedeniyle bir ara kapatıcaktım ama hadi dedim biraz daha sabredeyim. İyi ki de öyle yapmışım. Ama film baya bi uzun yaklaşık 2 saat 40 dakika. Yani 4 bölüm dizi çıkarabilirlerdi 🙂 Neyse dediğim gibi filmi izlemeyi iyiki bırakmamışım. Oldukça güzel bir film. İçinde kaçınılmaz bir şekilde müzikler ve danslar da var. Bollywood filminde bunların olmaması da garip  olurdu.

Filmi uzun uzadıya anlatmayacağım. Filmin kahramanları bir mühendislik okulunda ( tamamen tesadüf, bilsem açmazdım, mühendis mühendis yeter ya  ), tabi kahramanlarımızın birinin hayata bakış açısı biraz değişik. Ve tabii bu bakışı açılarının sonucunu da filmin sonunda görüyoruz.

Mühendislik deyince sıkıcı gelebilir ama sıkıcı bir film değil, mühendislikle de alakası yok ( bakış açısına göre değişir tabi 😛 ) . Ben vaktiniz olduğu bir zaman izlemenizi tavsiye ederim. Başlarda sıkılırsanız bırakmayın izlemeyi sonradan saracaktır zaten.

Hayatı Tersten Yaşamak

 “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi” (The Curious Case Of Benjamin Button) adlı filmi incelerken tesadüfen Can Yücel’in bir yazısına rastladım harika, okumanızı tavsiye ederim.

Cami’de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır. Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev. Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz. Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda el pençe divan. Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade. Aman ne güzel günler başlıyor. Derken bir gün patron size artik Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada Babanız ortaya çıkmış, “fazla çalıştın” diyor “artik eve dön, isi bırak, okumaya basla harçlığın benden olsun. “Keyfe bakar misiniz? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve Babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artik. Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, “evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna “diyorlar. Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yasıyorsunuz. Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz. Ve günün birinde müthiş bir olayla hayatiniz bitiyor.

Can yücel

Not : Bu arada film Türkiye’de 6 Şubatta gösterime girecekmiş. Sabırsızlıkla bekliyorum.